16 Eylül 2013 Pazartesi

Yaşasııııın Back to School oldu Fuck to School

Merhaba^^ Ben geldiiim. Nasılsınız? Ben kötüyüm valla. Ama nedeni bugün okulların açılması değil. Ben yazın baya sıkılmıştım evde. Bir yerlere de gidemedik. Okulun açılmasına bir hafta kala ağlama krizleri geçiriyordum artık. Yazın ilk haftalarında bilgisayar başındaydım sürekli, dizi izliyordum birsürü. Bir yerden sonra onlar da sıkmaya başladı. Sıkıntıdan ders çalışıyordum yahu.
Neyse sonra bitti bu ölüm gibi tatilim. Bugün heyecanla okula gittim. Geçen sene yeni açılan ortaokul bizim ek binanın yarısını almıştı, okulları yapılıyormuş,  tamamlanmamış daha bu sene de tamamını aldılar. Seneye gidecekler inşallah. Haliyle çoğu sınıf açıkta kaldı. Fizik, kimya laboratuarı, kütüphane, bilgi işlemi sınıf yaptılar geçici olarak. Bizim sınıf da fizik laboratuarı olmuş. Öğretmen masasında çeşme var :D Doğalgaz bağlantısı var, masalarımız telefonları şarj etmek için ideal :D Aslında güldüğüme bakmayın tam rezillik. Normal sıra yok volmetre derecelerini gösteren falan masalar var. Okulun bir suçu yok burda okulumu gömmüş gibi olmayayım ama. Hepsi Milli Eğitimle alakalı sanırım. İşte.. Masalar 3 kişilik ondan dolayı. Ama bizim grup 4 kişilik... Sevo, Sırık, Sırık'ın arkadaşı, ben. Onlar 3'ü yan yana oturdular. Sinirim bozuldu, ama buna değil. Konuşmuyoruz fazla aramızın açılmasından korkmuyorum. Yalnız kaldım o yüzden. Sınıftaki kızlarla konuşuyorum ama fazla samimi değilim ki onlarla. Çilek de dil sınıfında. Onun yanına gidiyim dedim; onu da bulamıyorum, okulun içinde mal gibi dolanıp durdum her tenefüs. Hayır sınıfta otursam da yapacak birşey yok. Yeminlen bunaldım. Çilek 'O okulda senden başka muhteşem insan ve arkadaş yok.' demişti. Hani ya yalan valla. Olsam yanımıza gelirdin heralde. Tabi arkadaşı var dil sınıfında onunla benim kadar samimi değil ama yine de gelemiyor beyefendi. Daha da gidersem onların sınıfına 2 olsun. Sinir etti beni. Gerçi sabah Sevo'yu uzun bir aradan sonra görünce Çilek'in yanından onun yanına gitmiştim. Ona kırılmış olabilir mi acaba. Ama olsaydı öyle birşey söylerdi sanki. Bilemedim... Ayrıca geçen sene de böyleydi. Ama yazın arada ki soğukluğu kapattık diye düşünmüştüm.
Onun dışında sınıf arkadaşlarım fazla değişmedi. Birkaç sorun çıkaranları yollamışlar başka sınıflara.  Hocaları değiştirmişler falan. Sadece matematikçiyi beğenmedim. 9'dayken dersimize girmişti. Bizden çok soru çözüyordu evde. Marmarayı dereceyle bitirmişti heralde. Ne kadar bilirse bilsin anlatamadı mı dersini, olmuyor... Anlayamıyorum bir türlü adamdan. Ayrıca devamsızlık 10 gün, geçme notu 50 oldu. Uyuyordum ne güzel. Öf. İçinizi bu kadar bunalttım kusura bakmayın bari bu da şarkımız olsun.
  

5 Ağustos 2013 Pazartesi

İzledim: My Week with Marilyn

Yazacağım sürekli diye kendime söz verdim ama yazacak birşeyler bulamıyorum. Hayatım o kadar sıkıcı yani. Madem yazacak birşeyler bulamıyorum bende izlediğim filmleri yazarım bende dedim ve 2 gün önce izlediğim bir filmi yazmak istedim. Sürekli izlediğim filmleri paylaşır mıyım bilemem. Arada paylaşırım sanırım. Neyse şimdi filme geçelim.






Filmin konusu:


1956 yılının yazında, 23 yaşında genç bir delikanlı olan Colin Clark Oxford'da okuduğu bölümü terk ederek, sinema sektörüne girer ve kendisini o sırada çekimlerine başlanan ''The Prince and the Showgirl'' adlı filmin setinde, en alt kademedeki asistanlardan biri olarak bulur.
Sir Laurence Olivier efsanevi yıldız Marilyn Monroe ve o dönem yeni evlendiği kocası, İngiliz tiyatro oyun yazarı Aurthur Miller'ı merkezine alan film, asistan Colin'in gözünden Monroe'nun İngiltere'de geçen bir haftasını anlatıyor. Miller İngiltere'den bir süre ayrılmak zorunda kaldığında genç asistana da, Hollywood'a dönmeden önce güzel aktristi İngiliz sosyetesi ile tanıştırmak, gezdirmek ve eğlendirmek görevi düşüyor.
Colin Clark'ın günlüklerinden uyarlanan filmde iki genç insan arasında yaşanan karşı konulmaz çekim bir kez daha beyazperdeye taşınıyor. Simon Curtis'in yönetmenliğinde kotarılan yapımda, Marilyn Monroe'yu Aşk ve Küller filminin Cindy'si Michelle Williams canlandırıyor.

Filmde Marilyn'in sete hep geç geldiği, repliklerini unuttuğunu, içsel sorunlar yaşadığı ve hamile olduğu anlatılıyor. Bence Marilyn ile tanıştığı için şanslı bir adammış Colin Clark. Marilyn Monroe hayranıyım. Ve bu diziyi öneriyorum gerçekten beğendim ben. İyi seyirler.









28 Temmuz 2013 Pazar

Kırgınım Sana

Üç hafta önceydi. Sevo'ya mesaj atıyordum, cevap alamıyordum. Çileğe sordum siz konuşuyor musunuz diye ''En son Ramazandan bir iki gün önce telefonda konuşmuştuk sonra benimde mesajlarıma cevap vermedi.'' dedi. Ben en küçük şeyleri bile kafama takıyorum şu sıralar. Benim mesajlarıma neden cevap vermiyor diye sinirlendim önce. Çilek ''Üstüne gitme, bırak biraz.'' dedi. Ama huyum böyle üstüne gittim mesaj attım.
- Ne yapıyorsun ?
+...
- Nasılsın ?
+...
- Niye cevap vermiyorsun ?
+...
- Bir şey mi oldu ?
+...
- Yaşıyor musun ?
+ Evet.
- Hiç öyle gözükmüyor.
+...
- Bilerek mi cevap vermiyorsun ?
+ Evet.
- Sana bir şey oldu sandım, merak ettim ne oldu ki ?
+ Niye merak ettin ?
-  En yakın arkadaşımı merak etmek anormal bir şey mi niye cevap vermiyorsun ?
+ Kötüyüm kimseyle konuşmak istemiyorum.
- Ben kimse miyim ?
+ A( diğer en yakın arkadaşı) ile de konuşmuyorum.
- Peki. Ben de bir şey yaptım da bana küstün sanmıştım.
+ Seninle ilgili değil.
- Sevgilinle mi ilgili ?
+ Hayır.
Sonra bunları söylemesinin üzerinden bir hafta falan geçti. Tam hatırlamıyorum neler olduğunu. Yine mesaj atmıştım bir süre cevap vermedi. Daha sonra da ''Bir ara kötüydüm sonra iyi oldum ama smsim biter diye cevap vermedim.'' diyince bende film koptu.
- Ama ben seni merak ettim. Beni umursamadığını hatta ben unutup sevmediğini bile düşündüm.
+ Seninle ilgili değil demiştim.
- Smsin kaç tane ki ? Ee hep böyle mi olacak yani ?
+ 11.000. bilmem.
- İyi bilme.
Sevgilisiyle konuşuyor ya smsi bitermiş. Vah yazık çok üzüldüm. Hiç anlamıyorum şu sevgilisi olunca arkadaşlarını unutanları. Benim sevgilim olsa arkadaşıma eskisinden fazla zaman ayırmaya çalışırdım, kırılmasın gücenmesin, sevgili bulunca ben unuttu demesin diye. Hem benim içim rahat etmez öyle. Ben sevgilimle konuşacağım da arkadaşımın mesajlarına cevap vermeyeceğim, yok yok benim vicdanım kaldırmaz. Tanıyamıyorum artık onu. Eskiden böyle değildi.

25 Temmuz 2013 Perşembe

Sinan Akçıl Şarkısı Gibi 'Oldu Oldu Olamadı'

Şu andan itibaren günlük tutmaya karar verdim. Bir defter alıp yazmaya kalksam annemin okuyacağını bildiğimden buraya yazmak daha mantıklı geldi. Zaten çok boşladım buraları. Her neyse. Dün Çilekle (Önceki yazımda bahsettiğim en yakın arkadaşım.) buluşacaktık. Önceki gün arayıp haber verdi. ''Beraber iftarda bir yere gidelim.'' dedi. Sevindim biraz da heyecanladım. Neredeyse ne konuşacağımıza kadar hayal ettim. Ona tatilde boş zamanında izlemesi için içi film, dizi ve müzik dolu bir flash bellek götürmeyi bile düşündüm. Ama bazı nedenlerden dolayı gece yarın buluşamayacağımızı söyledi. ''Peki.'' dedim ona. Ama ben sinirden kuduruyorum. Özledim çünkü. Hem de gün boyu evde canım sıkılıyor. Ona da kızamıyorum, elinden gelse buluşabilirdik bunu biliyorum.
Sabah onun telefonuyla uyandım. Yalnız saat sabahın 6'sı. ''Buluşalım.'' diyor. ''Öğlen 12, 12 buçuk gibi buluşalım.'' dedim. Ve geri uyudum. Ama bu sefer 'dün heyecanlanınca iptal oldu bu sefer heyecanlanmazsam iptal olmaz' gibi saçma bir mantığa dayanarak gayet sakinim. Hiçbir şey olmayacak gibi...ki öyle de oldu zaten. 11 buçukta mesaj attığımda ''İşim çıktı, buluşamayacağız.'' dedi. Hayal kırıklığına uğradım biraz. Boşlukta kaldığımı hissettim. Kendimi onu görmeye o kadar hazırlamıştım ki öğleden sonram bomboş geçti. İşte ben günümü böyle geçirdim. Veda konuşması olarak yazacak bir şey gelmiyor aklıma. Böyle hiçbir şey yazmadan gitsem çok mu kaba durur ?
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...